İstanbul Tabip Odası, sıhhatte şiddete karşı yürüyüşe katılan sağlıkçılara başlatılan soruşturmaya reaksiyon gösterdi: Utanç verici!

İstanbul Tabip Odası (İTO) üyeleri, geçen temmuz ayında Tabip Ekrem Karakaya’nın öldürülmesinin akabinde Çapa Tıp Fakültesi’nde aksiyona katılan birtakım sağlıkçılar hakkında soruşturma başlatılmasına reaksiyon gösterdi. İTO Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç, “Bizlerin can güvenliğimizi sağlaması gerekenler, sıhhatte şiddeti, tacizi engellemekle yükümlü olanların tüm gücünü, engelleyemedikleri yürüyüşümüze ve o gün yürüyen tabiplere soruşturma açmaya harcaması utanç vericidir. Bu trajik tavır, bu işte bir yanlışlık olduğunun somut göstergesidir” dedi.

Konya’da Tabip Ekrem Karakaya’nın bir hasta yakını tarafından öldürülmesinin akabinde İstanbul’da sağlıkçılar, geçen temmuz ayında, sıhhatte şiddete karşı Çapa Tıp Fakültesi’nden Çemberlitaş’taki Vilayet Sıhhat Müdürlüğü önüne yürümek istemişti. Yürüyüşe müsaade vermeyen polis ve çevik kuvvet grupları, tabiplere ve sağlıkçılara sert müdahale etmişti.

İTO, yürüyüşe katılan kimi tabipler ve sağlıkçılar hakkında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün hata duyurusu üzerine soruşturma başlatılmasına karşı bugün, Cağaloğlu’nda basın toplantısı düzenledi. İTO Lideri Nergis Erdoğan, her gün onlarca şiddet haberi aldıklarını söyledi. Hekimlerin öldürüldüğü bir ülkeye dönüldüğüne dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi:

“Hekimlere yönelik şiddetin öbür bir düzeyi”

“Dünyanın öteki bu türlü bir ülkesi var mıdır, ben şahsen bilmiyorum. Nedenleri çok açık seçik. Yıllardır hepimiz tarafından lisana getiriliyor. Çok katmanlı nedenler, doktorların itibarsızlaştırılması, ağır hasta yükü, kışkırtılmış sıhhat talebi, sıhhat okuryazarlığının son derece bozuk olması, ekonomik nedenler, diğer toplumsal nedenler… Elvan elvan neden var sahiden lakin hepsini toplasak, gördüğümüz bir şey var ki olay, insanların değil, sistemin sorunu. 2002’den beri devam etmekte olan ve hepimizin artık bildiği problemlerden Dönüşüm Programı sorumlu. En baştan itibaren tabip odaları, Türk Tabipleri Birliği bu dönüşümün nereye varacağını, herkese son derece açık seçik anlatmalarına karşın bu sistem sürdürülmekte ısrar ediliyor. Nereden, nasıl döneriz, bilemiyorum şimdilik lakin dönmek zorundayız. Dönene kadar umarım çok daha fazla can kaybetmeyiz. Bugün şiddetin öteki bir seviyeye tırmandığını görüyoruz. Bu kere, bir meslektaşlarını kaybeden bir doktor kümesi, öfkesini lisana getirmek istiyor ve engelleniyor, tekraren engelleniyor. Bunun bir mantığı yok. Gerçekten burada bir tuhaflık var. Üstelik engellenmenin ötesinde, bunu sürdürmeye çalışan, öfkesini, uğradığı haksızlığı lisana getirmeye çalışan insanların üzerine biber gazıyla, polis kalkanıyla gidiliyor. Yetmiyormuş üzere, buna karşı duran, ‘Hayır, ben reaksiyonumu lisana getirmek istiyorum’ diyen beşerler hakkında da ki bu insanların bir kısmı darp ediliyor, ferdî olarak ben de neredeyse o darbeye uğrayanların ortasındaydım. Son derece önemli bir halde sıkıştım. Büyük bir asistanımızın ve başkalarının gayretiyle dışarıya çıkarılabildim. Yani haksızlığa uğramak bir yana, haksızlığa uğrayan beşerler bu kere soruşturmaya uğruyorlar. Bu da herhalde tabiplere yönelik şiddetin diğer bir seviyesi diye düşünüyorum.”

Emre Kırmızıtaş: Bir cürüm aranacaksa sıhhatte şiddeti yaratan koşuları oluşturanlara bakmak lazım

Hakkında soruşturma başlatılan Emre Kırmızıtaş, sıhhatte şiddetin 20 yıllık siyasetlerin bir sonucu olarak adeta salgın hâline geldiğini söyledi. Kırmızıtaş, şöyle konuştu:

“Bunun da son kurbanlarından birisi Konya’daki meslektaşımız Ekrem Karakaya olmuştu. Biz de o gün şiddeti ve yaşanan cinayeti protesto etmek için Çapa’da toplanmıştık. Geçtiğimiz haftalarda bize bir tebligat ulaştı. Sıhhatte şiddeti niçin protesto ettik diye. Buradan kabahat üretmeye çalışan bir soruşturma süreci, bir yargı süreci başlatıldığını öğrendik. Buradan bir cürüm çıkmaz. Bir cürüm aranacaksa sıhhatte şiddeti yaratan şartları oluşturanlara bakmak lazım. O gün bizim anayasal protesto hakkımızı engelleyen kolluk kuvvetlerinin pratiklerine bakmak lazım. Bu çeşit gayretler, bizim uğraşımızı, sıhhatte şiddete karşı duruşumuzu engelleyemeyecek.”

Osman Öztürk: Bakanda hekimlik nosyonu olsa bir gün o misyonda durmazdı

İTO İdare Konseyi Üyesi Osman Öztürk ise “İstanbul Emniyeti Güvenlik Şube Müdürlüğü, hakkımızda hata duyurusunda bulunmuş, onun soruşturması var. Sahiden, hani hakkımızda kabahat duyurusunda bulunan makamla ilgili biraz bir ironik bir şey var. Yani İstanbul’u güya çok inançlı bir kente dönüştürmüş de bizim yürüyüşümüzle güvenlik bozulmuş gibi” dedi. Öztürk, kelamlarını şöyle sürdürdü:

“Yani o olaydan sonra bile İstanbul’da Esenyurt Devlet Hastanesi’nde bir sıhhat çalışanının, birebir vakitte güvenlik görevlisinin boğazı kesildi. Hani onu bile engelleyemeyenler bizim hakkımızda kabahat duyurusunda bulunuyor. Yani biz her vakit için bu yansıyı gösterdik, göstereceğiz. Dava da açılırsa biz pek alnımız açık olarak kendimizi savunuruz. Daha özel olarak bana yöneltilmiş, tutanaklarda daha doğrusu. İmajlarda o denli tespit edildiği için fakat yalnızca benimle ilgili değil. ‘Bakan istifa’ sloganı attırdınız mı diye sordular. ‘Attırdım’ dedim, yani onu da attırdık. Öbür bir slogan da attırdık. Yani bu ülkede bu kadar tabip, bu kadar sıhhat çalışanı öldürülüyorsa ve bir bakan orada halâ duruyorsa, alışılmış ki bakanın istifasını o gün de istiyoruz, bugün de istiyoruz. Esasen şayet kendisinde birazcık hekimlik nosyonu olsa bir gün o misyonda durmazdı.”

Heybet Aslanoğlu: Bakan o gün istifa etmedi ancak bugün etmelidir

Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRAD- DER) Lideri Heybet Aslanoğlu da yaşananları çok garipsemediklerini belirterek, her hareketlerde ve açıklamalarda, valiliğin ve emniyetin bunu engellemeye çalıştığını söyledi. Aslanoğlu, şöyle konuştu:

“Bir hastane bahçesinde 15- 20 kişi toplanıp ekonomik özlük haklarımızla ilgili bir basın toplantısı, bir basın açıklaması yapacağız. Bizim sayımızın 2- 3 katı oraya emniyet güçleri geliyor. Bizi adeta ablukaya alıyor. Bizim arkadaşlarımızın korkarak harekete iştirakini engelliyor. Hasebiyle bugün yapılanlara aslında bir bütün olarak baktığımızda bunlardan bağımsız değil lakin biz yılmayacağız. Bu yanlıştan nereden dönülür, biz de biliniyoruz. Bu yanlıştan dönülmesi için biz de öteki emek ve meslek örgütleriyle birlikte bugün de buradayız, yarın da yeniden birlikte olacağız. Berbat gidiyor sıhhatteki her şey. Her gün şiddete maruz kalıyoruz. Artık bu son olsun istiyoruz. Arkadaşlarımıza açılan bu soruşturmayı da en sert formda biz Radyoloji Teknisyenleri Derneği olarak kınıyoruz. Sıhhat Bakanı o gün çağrımızla istifa etmedi lakin meslektaşları öldüğü için protesto eden tabip arkadaşlarımız, bugün şayet bir soruşturmaya maruz kalıyorsa bakan bugün istifa etmelidir. O gün etmedi lakin bugün istifa etmelidir diye düşünüyoruz.”

Ekrem Doğan: Bize geri adım attıramayacaklar

Sağlık ve Toplumsal Hizmet İşçileri Sendikası (SES) Aksaray Şubesi’nden Ekrem Doğan da trajikomik bir durum olduğunu lisana getirdi. Doğan, şunları söyledi:

“Çocukken bizimkilerin bir lafı vardı. ‘Yani hem dövülüyorsun hem ağlamamıza müsaade etmiyorsun’. Yani arkadaşımız öldürülüyor, arkadaşımızın anmasına bile tahammül edemeyen bir şiddet ortamında ne yazık ki biz, çalışmaya mahkûm edilmiş durumdayız. Bu işin sebebi biz değiliz, bunu net biliyoruz lakin halk hâlâ sıhhate erişebiliyorsa, nitelikli bir tedavi almamakla birlikte tekrar sıhhatte çalışanların yüzü suyu hürmetinedir. Yani iktidarın sıhhati ne hâle getirdiği, hepimizin malumu lakin bunun sebebi nitekim biz değiliz. Bunun sebebi yani var olan yöneticiler, basiretsiz yöneticiler. Hasebiyle bu dava bize çok komik geliyor. Yani bu bizim için yok kararındadır. Biz sokakta olmaya da iş yerlerimizde olmaya da devam edeceğiz. Hiçbir halde bize geri adım attırmayacaklar.”

Hikmet Arısal: Artık iş çığırından çıktı

İstanbul Diş Tabipleri Odası ismine konuşan Hikmet Arısal, polisin kurduğu barikatı aşıp polis müdürüne “2016’da polisler öldürüldüğünde bombalandığında, Beşiktaş’tan biz Taksim’e yürüyüş yaptık meslek odaları olarak ve yanıma geldin, ‘Abi trafiği ne vakit kapatayım’ dedin. Ben de ‘Sizin ölüleriniz değerli, bizim ölülerimizin değeri yok mu? Bu nasıl bir garip şey’ dedim. ‘Benim şahsî fikrim değil’ diyerek doğal ki her zamanki üzere işin içinden sıyrılıyorsunuz” dediğini anlattı. Arısal, “Anayasal hakkı kullandığımız için şiddete maruz kalıyoruz, bir de üstüne komiklik olsun diye dava açıyorlar. Artık iş çığırından çıktı yani. Büsbütün zıvanadan çıktı diye bir laf vardır. Çıkmış vaziyette. İnşallah düzelir diyoruz ancak pek de zannetmiyorum. 6 ayımız kaldı üzere geliyor, bakalım” diye konuştu.

Ertuğrul Oruç: Cinayetleri engelleyemeyenler, jet süratiyle soruşturmalar açmayı beceri sanıyor

İTO ismine hazırlanan ortak basın açıklamasını ise İTO Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç okudu. Süreci ve o günü hatırlatan Oruç, şunları söyledi:

“Yargı sistemini utanılacak bir düzeye ulaştırmak anlaşılır değil”

Hastanede bir tabibin öldürülmesi sonrasında tabip odasının, sendikaların davetiyle sıhhatte şiddete reaksiyon olarak tabiplerin Vilayet Sıhhat Müdürlüğü’ne yanlışsız yürüyüşleri polis kalkanları ve TOMA’ların saldırgan tavırları ile engellenmeye çalışılabilir mi? 7 Temmuz günü öbür tabipler, sıhhat çalışanları öldürülmesin talebiyle, ölen doktorun anısına hürmet yürüyüşü yapan tabip ve sıhhat çalışanlarına Cumhuriyet Savcılığı’nca soruşturma açılır mı? Emniyet Güvenlik Şubesi ve Cumhuriyet Başsavcılığı; gazeteciden öğrenciye, milletvekilinden, sanatkara, tweet atandan sokak röportajcısına, fırıncısından, marketçisine kadar herkese, hem de yalnızca itiraz edenlere değil, karşıt tavır alana, farklı kelam kurana, biat etmeyene dava açmayı vaka- i adiye haline dönüştürmesi doğal değil. İktidarın polisi, tabiplerin öldürülen meslektaşlarıyla kurdukları empatiyi, kendilerinin de her an bu türlü bir vefatla yüz yüze kalabileceği gerçekliğini, sıhhatteki bu şiddetin yarattığı öfkeyi ve yansıyı umursamayan iktidarın polisinin, her toplumsal yansıda takındığı keyfiliği ve hukuksuzluğu bir üst kademeye taşıyarak ‘şiddete hayır’ diyen tabip ve sıhhat çalışanlarına soruşturma açılmasını sağlayarak güvenlik ve yargı sistemini utanılacak bir düzeye ulaştırması anlaşılır değil.

“Haklı öfke, hata kapsamına alınamaz”

Mağdurları ya da mağdurlar ile dayanışma gösterenleri değil, doktorların katillerini ve yıllardır bu cinayetlere taban hazırlayanları engelleyin. İstanbul Tabip Odası’nın ve sendikaların daveti ile hastane bahçelerinden çıkıp Çapa Hastanesi’nde buluşan ve önlerine çıkarılan bütün bariyerleri aşma cüretini gösteren binlerce tabip ve sıhhat çalışanının bu haklı ve legal reaksiyonunu, yürüyüşünü hata kapsamına sokmaya kimsenin hakkı yoktur. Bizlerin can güvenliğimizi sağlaması gerekenler, sıhhatte şiddeti, tacizi engellemekle yükümlü olanlar ve hele ki meslektaşımızın mevti sonrasında ‘yürüyüş ve basın açıklaması’ yapma üzere en yasal ve en temel demokratik hakkımızın kullanımını kolaylaştırmakla misyonlu olanların bunları yapmayıp, yapamayıp tüm gücünü engelleyemedikleri yürüyüşümüze ve o gün yürüyen doktorlara soruşturma açmaya harcaması utanç vericidir. Bu trajik tavır, bu işte bir yanlışlık olduğunun somut göstergesidir. 5 dakikada bir hasta bakmaktan, yönetici mobbinginden, angarya ve nöbet yükünden, ekonomik kriz ortamında hem geçim hem de gelecek telaşı ile boğuşmaktan bunalan doktorların her an öldürülme riskine maruz kalarak çalıştırılmaya karşı haklı öfkesi cürüm kapsamına alınamaz.

“Hiçbir meslektaşımızı yalnız bırakmayacağız”

7 Temmuz yürüyüşü, öldürülen meslektaşımızın anısına sahip çıkmanın yanı sıra mesleğimize ve şahsiyetimize el kaldıranlara bir yanıt, hekimliği değersizleştirenlere karşı güçlü bir duruşu söz etti. Bilinmelidir ki, öldürülen meslektaşları için yürüyen doktorların yargılanması ve cezalandırılmasına cevaz veren ne ulusal ne de memleketler arası hiçbir hukuk normu, ceza unsuru bulunmuyor. Bu soruşturma davaya dönüşürse orada binlerce tabibin, takım arkadaşları, sıhhat çalışanları ile birlikte gösterdikleri cüretli tavır ve haklı yansıları yargılanmış olacak. Yalnızca İstanbul’da yürüyüşe katılan binlerce tabip ve sıhhat çalışanı değil, ülkenin neredeyse bütün vilayetlerinde yürüyüşe geçen, basın açıklaması yapan, sıhhatte şiddete karşı haykıran on binlerce tabip de bu yargılamaların muhatabı olacak. 7 Temmuz yürüyüşü nedeniyle Cumhuriyet Savcılığı’nca haklarında soruşturma başlatılmış olan ve Emniyet Güvenlik Şubesi tarafından tabirleri alınan Dr. Mehmet Nazmi Algan, Dr. Osman Öztürk, Dr. Ali Haydar Temel, Dr. İbrahim Ertaş, Dr. Emre Kırmızıtaş, Berkay Duran, Dr. Bilal Biçimli, Cemal Alım, Erdal Hoş, Suat Okan, Zeynel Abidin Barut başta olmak üzere hiçbir meslektaşımızı ve grup arkadaşımızı yalnız bırakmayacağız.

“Cinayetler sona erene kadar demokratik kanallardan reaksiyonumuzu göstermeye devam edeceğiz”

Sağlık kurumlarında misyonu başında atağa maruz kalarak hayatını kaybeden Dr. Edip Uğurcan Kürklü, Dr. Göksel Kalaycı, Dr. Ali Menekşe, Dr. Ersin Arslan, Dr. Kamil Furtun, Dr. Aynur Dağdemir, Dr. Fikret Hacıosman, Dr. Ekrem Karakaya’nın yanına yeni doktor ve sıhhat çalışanı isimlerinin eklenmesini engellemenin yolu bu taarruzlara sessiz kalmamaktan, bu durumu olağan karşılamamaktan geçer. Daha evvel tekraren söyledik, bıkmadan usanmadan bir defa daha söylüyoruz. Şiddetle uğraş, şiddeti önlemeye yönelik adımlar her tabanda samimiyet ve inandırıcılık gerektirir. Sıhhatte şiddeti tedbire iradesi ise bunun çok daha fazlasını. Nasıl ki, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edenler bayana yönelik şiddeti önleyemez, nefes alabildiğimiz nadir doğal alanları rant aracı ve kupon arazi olarak görenler çevreyi ve doğayı koruyamaz ise öldürülen bir doktor, meslektaşları için reaksiyon gösteren ve yürüyüş yapan doktorların yürüyüşünü engellemeye çabalamaları yetmezmiş üzere dava açma yolunu açanlar ve bu hukuksuzluğa göz yuman yöneticiler de sıhhatte şiddeti önleyemez, yeni doktor ölümlerinin önüne geçemez. Bu nedenle İstanbul Tabip Odası olarak bu işlerin hepsindeki yanlışlara karşı duracak, yeni cinayetlerin yaşanmaması için sıhhatte şiddeti sessizce karşılamayacak, bu atakları kanıksamayacak, bu cinayetler bütünüyle sona erene kadar bütün demokratik kanallardan reaksiyonumuzu göstermeye devam edeceğiz.” (ANKA)